listeye dön

   


Ayça ÖĞRETMEN
Biyolog


Biyolog2000 yılında katettim ilk kez Eğriova yollarını. Bilmediğim bir yere ilk kez gidiyor olmanın verdiği heyecan vardı yine. Harita üzerinde, oraya adım attığımı sembolize eden noktaların artıyor olması, hayatımın en büyük rengi. Küçük bir çalışma için bir arkadaşımın davetiyle gitmiştim. O zamanlar internetteki birkaç küçük kare resimden ibaretti Eğriova. Yani neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Ankara yakınlarında bir yayla. Belki bir su birikintisi, bol bol çam, çayır alanları ve her zaman yaşadığım gibi, varlıklarını hissettiren ama kendilerini asla göstermeyen yaygın hayvan türleri. Nerden bilebilirdim ki ağzımdan hiç düşmeyecek bir alanla tanışacağımı. Neden mi? Standartların üzerinde bir koruma alanı statüsüne sahip olmamasına rağmen, doğanın cömertliğini gördüğüm bir yaban hayatı bölgesi. Ben şimdiye kadar ne yabani bir kızıl geyik sürüsü görmüştüm 20 metre ötemden geçen, ne de bir ayı yavrusu benden çekinmeden peşimden dolaşmıştı. Ötücüsünden yırtıcısına bir çok kuş türü de kendilerini bu kadar cesurca göstermişti. Üstelik bunların tamamını 1 günde yaşamıştım. O günden sonra her gittiğimde ise ya sarı bir halı gibi kaplıyordu alanı düğün çiçekleri, ya da Muscari ler mora boyuyordu ayağımın altındaki o sert toprağı. Küçük canlıların ise hiçbir şeyden çekinceleri yoktu belli ki. Fazla insan görmediklerinden olsa gerek, hiçbir bitki ve hayvan çekinmiyordu bizden…
Geçtiğimiz haftalarda yeniden adım atma fırsatı buldum yazın son dönemlerine şahit olmak üzere. Bu sefer daha farklıydı. Heyecanımı ve gördüklerimi paylaşabileceğim kişilerle gitme fırsatı buldum. Mesleki bilgilerimi de hem tazeleme hem genişletme şansım oldu orman mühendisleri, ziraat mühendisleri ve çeşitli meslek grubundan insanlarla. Sayımızın çokluğu bazı fırsatları yakalamamıza engel olsa da, yine de orayı yeniden yaşamak, yaprakların arkasında bir hareket olabileceğini bilerek pür dikkat çevreyi izlemek keyif vericiydi.
Yaylaya çıkmadan önce güzel, temiz ve samimi bir Türk konağında çaylarımızı ve sıcak çorbalarımızı içtik. Karşımızda Hıdırlık Tepesi manzarası, fotoğraf makinelerimizi kullanma zamanıydı. Sohbet güzel, yol uzun, ikinci çaylardan sonra arabalara. Yürüyüş noktasından hedefe kadar oldukça fazla ter attık. Sayı çokluğuna rağmen önceki geziden daha düzenli ve daha bir doğa yürüyüşü tadındaydı her şey. Tek üzüldüğüm, iki üç baştankara, ispinozlar ve kargalar dışında bir tür görememiş olmamdı diye düşünürken, önce kaba sesiyle bir kuzgunun tepenin arkasından kendini göstermesi, tepenin arkasına ulaştığımızda yine aynı kuzgundur diye düşündüğüm, ama sonradan kara akbaba olduğunu anladığım anda yaşadığım keyif sanırım gezinin daha bir doyurucu olmasını sağladı benim açımdan.
Bu keyif bizi göle çıkartacak o dik yokuşu farkına bile varamadan geçmemi sağlamış olacak ki nefesim tıkanmasaydı durmayacaktım sanırım. Gruptaki bir çok ihtiyar(!) delikanlı biz “güya genç” lere taş çıkarttı bu arada ayrıca belirtmek isterim.
Göle ulaştığımızda, grup soluklanırken biz birkaç kişi, gölün etrafında yürümeye başladık. Şehre hapsolduğumuzda yeterince oturuyoruz nasılsa. Madem fırsat var, yürüyelim arkadaşlar! Son gelişimde bir çift kara leylek karşılamıştı bizi sağanak yağmur altında. Bu sefer ise bir çift gri balıkçıl eşlik ediyordu. Fotoğraf karelerimden hiç ayırmadığım derme çatma yayla evlerinin sevimli küçücük bahçelerinin arasında dolandık bir süre. Orman sınırındaki çayırlıktan gölün uç noktasına doğru yol aldıkça gölün gölgede kalan kısmından çıkıp, sıcak denilebilecek bir günde iliklerimize kadar işleyen ayazdan kurtarmıştık kendimizi. Yaylada mevsim şehirden bağımsız değil midir ne de olsa. İnce uzun bir alan kaplayan göletin uç noktasında incecik akan suyun üzerinden diğer tarafa geçtiğimiz yerde tek başlarına bırakılmış iki atın ilgisini çekmiş olucaz ki bize doğru yöneldiler. Biz de cevapsız bırakmadık tabi onları. Elimizdeki elmaları bıraktık ve yolumuza gölün diğer kıyısından devam ettik. Başladığımız noktaya dönüş yolundaydık artık. Sıcacık güneş içimizi ısıtmaya başlamıştı yeniden. Yorgunluğumuz arttıkça adımlarımız hızlanıyordu. Ama biliyordum ki bir kez daha Ankara’ya mutlu dönecektim. Dönüş yolunda içimizi ısıtan çorbaların verdiği enerji ancak eve kadar gitmeme yeterdi sanırım.
Gezi dahilinde bize rehberlik eden, gerek bilimsel gerek görsel anlamda aydınlatan kişilere teşekkür etmek isterim. Özellikle de üniversitedeki derslerden bu yana çok özlediğim Mehtap hocama J Kalabalık bir grupla doğa yürüyüşü organize etmek, rota belirlemek, tüm sorulanlara incelikle cevaplar verebilmek, emek ve sabır gerektiren bir durum ne de olsa. Bu ikinci gezimiz. Dileriz, biz özel sektör çalışanları düşünülerek Pazar gezileri biraz daha artırılır ve hatta genç nesil için basit düzeyde yaban hayatı, doğada yürüyüş teknikleri gibi konularda küçük eğitimleri içeren özel turlar düzenlenir. Ne de olsa bilinçsiz ve bilgisayar ekranına bağımlı bir neslin biraz daha kök saldığına şahit oluyoruz her geçen gün.

Tüm doğa gönüllülerine saygılarımla

 

   

ANKARA 2008