|
|
KARABÜK-YENİCE GEZİSİ
Adnan KÜÇÜKSAĞIR
Hafta sonu Yenice Şeker Kanyonu’na gidiyoruz, yoksa gelmiyor musun?
Kanyon deyince feleğim şaştı. Kanyon manyon bana göre değil dedim
Filiz’e.
15 dakika öncesine gidiyoruz ; bir dağcı arkadaş Efkan rehberlik
yapacak, ilk gün dağda yürüyüş yapacağız, sonra gece çadırda konaklayıp
ertesi gün Kanyona gireceğiz. Kanyona girmeden önce donmamak için
sağımıza solumuza vazelin sürüyormuşuz, yok fotoğraf makinaları suya
batıp çıkarken zarar görmesin diye torbalar alacakmışız. Sonra bazı
yerlerde iplere tutunup suyu ve kayaları geçecekmişiz ve hatta bazı
yerlerde su boyumuzu aştığı için yüzecekmişiz. Belirtiyim yüzme bilmem.
Tabi bunları duyduktan sonra ben ufak ufak kaçayım dedim. Kesin kararımı
veriyorum ben gelmiyeceğim ama Filiz’in yanında bunu sesli söylemiyorum,
bakarız deyip geçiştiriyorum.
1 hafta sonrası; kendimi Yeniceye doğru giderken yolda buluyorum. Tabi
bunda rehberimiz Efkan’ın etkisi var. Birkaç gün önce telefon edip
soruyorum kanyon nasıl bir yer diye . O da anlatıyor yılın bu mevsimi su
çok azmış, su bileklere geliyormuş, öyle çok tehlikeli bir durum yokmuş,
geçen sene çocuklar ve yaşlılar bile geçebilmiş, yüzme gerektiren bir
yer yokmuş. Yalnız makinalar için torba gibi bir şeyler olursa iyi
olurmuş .Kanyon geçişi olunca mevcut azdı son anda da vazgeçenler olmuş,
tabi benim gibi korkanlar gelmemişler. Gelmedikleri iyi olmuş otobüste
yayıla yayıla oturdum çok rahattı. Kızılcahamam’ı geçince Selim Bey’i
alıyoruz. Selim Bey bu gezimizi inanılmaz maceralı hale getiren,
üzülmemize sevinmemize ve hayatı sorgulamamıza neden olan arkadaş,
ilerde anlatacağım.
Karabük ihtiyaç molası;su alın, çikolata enerji verecek yiyecekler,
içecekler ,incir , kuru yemiş. Dağda yürüyüşte lazım olacak.
Alışverişten sonra Yenice’ye hareket ettik. Yeniceye varmadan sola dönüp
Keltepe’ye sapıyoruz, arabayla gideceğimiz yere kadar gittik. Sonra
arabadan inip bir şeyler atıştırıp yürüyüşe başlıyoruz. O da ne üç tane
köpek yavrusu da bizi takip ediyor, o kadar şirinler ki .ODTÜ lü arkadaş
korkuyor! Bu Ezgi’ydi. Gür ağaçların arasından patikadan tırmanıyoruz
etraf müthiş güzel, biraz sonra ağaçlar azalıyor ve Orman zonu bitiyor.
Zon dedim de aklıma geldi ağaçlar belli bir metreden sonra büyüyemiyor,
böyle duymuştum. Keltepe görünüyor, tabi biz de çok yoruluyoruz. Meral
hanım Ezgi’nin teyzesi ha bire böğürtlen gibi şeyler yiyor, tabi
diğerleri de, ama en çok o yiyor.İçimden diyorum ki zehirsizdir
inşallah. En önde Belediyeci biz ona böyle diyoruz Yasemin Hanım gidiyor
elinde sopası bir ermiş edasıyla. Gezimize en çok renk katanlardan
biriydi. Gece elbisesiyle kanyonu geçen ilk kişi. Keltepe’de yangın
gözetleme kulübesindeyiz, yükseklik 2000 m. Etrafımızda Orman denizi.
Her şey mükemmel, yemyeşil. 2000 m nirengi noktasında orada bir beton
blok var. Hülya ve gezimizin Coğrafya bölümü sorumlusu Gülnur orayı çok
beğeniyor, fotoğraf çektiriyorlar. Filiz burayı sonradan görünce benim
niye orada fotoğrafım yok diye mızıldanıyor ama mızıldanma konusunda
beni geçemez.. Burada mola veriyoruz herkes yiyeceklerini çıkarıp yiyor.
İncir karşılığı çam fıstığı alıyorum. Suyum bitmiş. Erhan grubumuzun
tasarımcısı, yanlış hatırlamıyorsam son sularımızı ve yiyeceklerimizi
köpek yavrularına veriyor. Erhan’ın köpeklerden birini kucağında
taşıdığını da burada kayıtlara geçmek istiyorum.
Bundan sonrası en heyecanlı yeri sakın bir yere ayrılmayın.
Selim demiştim ya, hah işte bizden ayrı yürüyor. Ne demişler sürüden
ayrılanı kurt kapar. Keltepe’den aşağı doğru iniyoruz. Rehberimiz
yürüyüşe başlamadan önce bizi birbirimizden fazla ayrılmamamız konusunda
uyarmıştı. Ama biz onu dinlemedik!
Yürüyüş kolunda bir disiplinsizlik söz konusu oldu. En arkada Filiz
geliyor. Mola vakti kafaları sayıyoruz, bir tane eksik ama kim eksik.
Selim Bey ayrı ayrı gidiyordu ya işte o. Selim diye bağırıyoruz, ıslık
çalıyoruz ben çalmıyorum, tabi ki yüzme bilmediğim gibi ıslık çalmayı da
bilmiyorum. Yani otobüsü kaçırsam arkasından aval aval bakacağım. Yamaca
yayılmışız Selim Bey’den hiç ses yok. Tekrar tekrar bağırıyoruz gene çıt
yok. İlk önceki şen halimiz yavaş yavaş gidiyor, sonra ufak ufak
endişelenmeye başlıyoruz. Bazılarının şen hali devam ediyor. Tabi burada
isimlerini anmayacağım, onlar kendilerini bilir!
Koskoca adam kayboldu. Bizden önde mi, acaba arkada mı kaldı, düşüp bir
yerini mi kırdı, orada kalıp onu beklememiz mi gerek, yoksa bizden
öndedir diye yürüyüşe devam etmek mi? Bu durumda karar vermek gerçekten
çok zor. Orada kaybolan bir insan için yapabileceğimiz ya da en azından
benim yapacağım hiçbirşey yok. İçimden diyorum ki herhalde onu bırakıp
aşağı devam edeceğiz, ya ben kaybolsaydım diğerleri de beni bırakıp
gidecekti. Şunu anlıyorum; bir insanın başka bir insan için yapabileceği
pek fazla bir şey yok bu hayatta. Herkes yalnız, kendinden başkasının
yardımı dokunamaz.Çoğu konuda bu böyle.. Efkan geldiğimiz yöne doğru
gidip bir daha bakıyor, ama kimse yok. Çaresiz yolumuza devam edeceğiz
çünkü çok vakit kaybettik, hava kararacak. Endişeli bir şekilde
otobüsümüze doğru hareket halindeyiz, bir insan kayıp, sonra yavru
köpeklerden biride kayboluyor. Hepimizin morali çok bozuk üzgünüz. Bir
müddet sonra Efkan tekrar geriye gidip bakıyor bu esnada yavru köpeği
buluyor. Kestirmeden ineceğiz çok dik bir yamaç, müthiş sıklıkta ağaçlar
var, herkes çok dikkatli olmak zorunda, birine bir şey olsa onu da orada
bırakacağız! Nasıl serüven ama! Otobüse yaklaştığımız sırada Filiz’in
telefonu çalıyor, arayan Selim Bey, aşağıdaki şu köydeyim diyor..Sakın
ayrılma geliyoruz, bizi çok endişelendirdin. Sevinelim mi kızalım mı
bilemiyoruz. Selim Bey’i köyden mangalın ve çayın başından zor
alabiliyoruz.
Yenice’ye varış çadırlarn kurulması ve akşam yemeği. Yemekte alabalık
var. Yemekten sonra ateş yakıp çaylarımızı içiyoruz. Burada ufak bir
sansür yapmak istiyorum. Gece müthiş eğlenceli geçiyor. Yatma vakti
çadırıma çekiliyorum, yalnız kalıyorum ve sabaha kadar iyi bir uyku
çekiyorum anlaşılan gündüz çok yorulmuşum, yani başka bir sebepten değil
inanın. Bu arada herkesten özür dilerim.
Az daha unutuyordum, kamp yerindeki görevli, ismini hatırlamıyorum
kanyon geçişiyle ilgili öyle şeyler anlatı ki herkes korktu. Geçen sene
bir gruptaki kadının biri soğuktan öyle etkilenmiş ki bayılmış, ağzında
köpükler geliyormuş. Dört beş yerde su boyumuzu geçeçekmiş, yüzmemiz
gerekiyormuş, su onun boyunu birazcık geçiyormuş kendisi neredeyse1.90
boyundaydı, öyle iştahlı anlatıyordu ki, Yasemin Hanım’ın gözü çok
korkuyor, benim de öyle. Bizde sabah için plan yaptık Kanyon geçişi
iptal , inşallah yağmur yağar. Kırlarda çiçek toplayacaktık. Kararımızı
vermiştik ve kimse bizi bu kararımızdan vazgeçiremezdi.
Sabah kahvaltısı ve çay çok güzeldi. Hava biraz kapalıydı. Hadi yavrum
yağ artık!
Rehberimiz Efkan, grubu ikiye ayırdı, Kanyonun zor bölümünü geçecek
cesurlar ve alt kolay bölümünü geçecek korkaklar diye. Tabi hemen
korkaklar bölümünde yerimi aldım, biraz olsun keyfim yerine gelmişti.
Kanyon geçişi çok zevkliydi, diğerleriyle ortada bir yerde buluşacaktık.
Bizim geçtiğimiz yerlerde en az cesurlar bölümü kadar zorluydu ya da biz
kendimizi öyle inandırmıştık.
Hiç yiyeceğim kalmamıştı, çok açtım. Hülya çikolatasını keyifle yiyor,
ben de bakıyordum, ben çikolatamı arabada unutmuşum, neyse böyle
dramatik mevzulara girmeyelim, burası doğa ve herkes yiyeceğini idareli
kullanmalı! Makinemi öyle bir sardım ki denize batsa su almaz, ama
Filiz’in makinesine de bakayım suya dayanıklı mı diye test etmekten
kendimi alıkoyamadım, suyun içine düştüm. Bundan sonraki bölümü
hatırlamıyorum.!
Kanyon öyle güzel bir yer ki herkesin görmesini tavsiye ederim.
Adını anmadığım telefoncu Ali Bey, içki ve tütün mamüllerinden sorumlu
Meral Hanım ve Halkın bankasından Gülen hanımı da burada anmak isterim.
Ha ben kim miyim, ben de Karayolcu Adnan.
|
|
|