Benim çok
merak ettiğim ve görmeyi istediğim Meke Gölü’ ne TODEG’ in gezi
düzenlediğini e-postamda görünce hemen kayıt yaptırdım. Cumartesi
sabahı yola çıktığımızda önce tanışma faslının ardından çay-kahve
servisi ile Tuz gölüne ulaştık. Tuz gölü muhteşem görüntüsü ile
hepimizi büyülemişti, gölün sularının azaldığını bazı kısımlarda
çekilmeler olduğunu ve tuz oranının yüksek olması nedeniyle ismi
Artemia salina olan tek
hücreli bir canlı haricinde başka canlıların gölde yaşamadığını
rehberlerimiz Murat ve Sedat beyden öğrendik. Ayakkabılarımızı
çıkararak gölde yaptığımız gezinti ayaklarımızı o kadar rahatlattı
ki bizde stres falan kalmadı, herkes birbiri ile kaynaşmış güzel
güzel resimlerimiz çekilmişti bile.
Ben ne yazık ki sabah telaşla evden çıkarken fotoğraf
makinemi yanıma almayı unutmuşum. Nebahat Hanım ve bütün arkadaşlar
merak etmeyin resimleri netten paylaşırız deyince rahatladım, sanki
çok eski dostlarımla birlikte geziyormuşum gibi rahat ve mutluydum.
Şarkılar türküler eşliğinde Karapınar'a geldik. Çok acıkmıştık,
Karapınar'da Acıgöl lokantasında Cevdet ustanın yerinde bizi Musa
Ceyhan isminde tema vakfı gönüllüsü, doğa dostu bir bey karşıladı.
Kendisinden Karapınar hakkında, Meke Gölü hakkında bilgiler
alacaktık. Önce yemek yedik, bıçak arası etli ekmeğin tadına
doyamadık.
Yemek sonrası Musa abimizi de alarak Karapınar yaylasında
yaşayan Hacı Ahmet Ağa isimli 80 yaşları civarında, hayvancılıkla
uğraşan yaşlı ağamızın elini öpmeye gittik. Toprak damlı beyaz
boyalı evde nasıl candan karşılandığımızı anlatamam, Hacı Amca’nın
hayır duasını aldık. Anadolu insanının tertemiz kalbine,
misafirperverliğine şahit olduk, bol bol resim çektik.
Yayla evini geride bıraktıktan sonra volkanik patlamalar
sonucu oluşan tabiat harikası Meke Gölü’ne geldik. Gölün suyu çok
azalmıştı yesil bir göl yerine beyaz ve kırmızı renkte bir gölle
karşılaştık. Resimlerde gördüğüm büyüleyici görüntüsü,yemyeşil suyu
artık yoktu, kuraklık ve yeraltı sularının yanlış kullanımı
sonucunda gölün bu hale geldiğini Musa Beyden öğrendik. Suyunda
yüksek oranda magnezyum sodyum sülfat olduğunu söyledi. Ben gölün
ortasındaki heybetli tepeye çıkmak istedim ama çıkmak zaman alacağı
için bir dahaki sefere mutlaka çıkmak dileğiyle bol bol resim
çekerek oradan ayrıldık.
Meke'yi de geride bırakarak Karapınar'da erozyon ve kumul
hareketini önlemek için yapılan çalışmaları görmek için Karapınar
erozyon sahasına gittik. Burada rehberimiz Murat Bey bize yapılan
çalışmaları anlattı. Şiddetli erozyonun Karapınar’daki yaşamı adeta
durdurması ile çalışmalar 1962 yılında 130.000 da alanda
başlatılmış. Öncelikle uzmanlardan oluşan bir ekip alanda neler
yapılabileceğini belirlemiş, daha sonra rüzgâr hareketine dik olarak
konulan 2m boyundaki kamış örgü perdelerle kumul hareketi
durdurulmuş, sonra alanda otlandırma çalışması yapılmış, otlandırma
çalışmasından sonra bu alanda ağaçlandırma çalışması başlatılmış,
kumul hareketi durduktan sonra alanda rüzgâr yönüne dik, seritvari
tarım ve meracılık başlatılmış, bugün alanda küçük bir orman oluşmuş
durumdaydı. Burada tarım, meyvecilik ve mera bitkileri
yetiştiriciliği yapılmaktaymış. Bu bilgileri öğrendikten sonra,
ağaçlandırılmış alanları gezdik, damla sulama yöntemi ile
askeriyenin yetiştirdiği ağaçları gördük.
Acıgöl’e geldiğimizde herkes sıcaktan bunalmıştı, kendimizi
Acıgöl’ün tuzlu ve sodalı bulanık suyuna bıraktık, çölün ortasında
derinliği yaklaşık 90 metre olan ve hemen
derinleşen bir krater gölüydü. Ciltteki sivilceleri yok ettiğini
rehberimiz söylemişti, gölde yüzmek herkese çok iyi geldi. Akşam
yemeğimizi gene Cevdet ustanın yerinde güzel Adana kebaplar yiyerek,
sohbetler ederek geçirdik. Yemek sonrası Karapınarlı Musa Abimize
teşekkür ederek veda ettik. Konya
Ereğli'deki şeker fabrikası misafirhanesinde geceyi geçirmek üzere
otobüsümüze bindik.
Sabah güneşli güzel bir güne uyandığımızda misafirhaneden
ayrılarak Ereğli'nin içinde,
peynirli-ıspanaklı-kabaklı-mantarlı-patatesli gözlemeler, yöresel
sıkmalar, taze demlenmiş çaylarla bizi bekleyen, adı arkadaşlar
arasında espiri konusu olan Ergenekon Parkına ulaştık. Tattığımız
lezzetleri anlatmama kelimeler yetmez((: Muhteşem kahvaltı
sonrasında İvriz yolu üzerinde Ahmet Aytar at çiftliğine uğradık.
Yarış atlarını, tayları gördük, atlar hakkında bilgi aldık. Atların
yanına kadar gidip onlara dokunduk, sevdik, resim çektik, atlarla
birlikte olmak çok güzeldi. Bu arada çiftlikteki beyaz kirazlardan dalından yemeyi
de ihmal etmedik, dalından kiraz yemek de ayrı bir zevkmiş((:
Yolumuz üzerindeki İvriz Köy Enstitüsü'ne uğradık. Köy
enstitüsü kapandıktan sonra İvriz Anadolu Öğretmen Lisesine
çevrilerek eğitime devam edilmiş. Nöbetçi öğretmenden okul hakkında
bilgi aldık, eski köy enstitüsü lojmanlarını gördük. Bir terk
edilmişlik hissi kapladı içimizi!
İvriz'e geldik. Muhteşem bir su akmakta İvriz'de, birde baraj
kurulmuş, suyun tamamı İvriz barajına gidiyor. Nasıl soğuk bir su
anlatamam, elimizi ayağımızı suya soktuğumuz anda donmaya başlıyor,
hemen çıkarmak zorunda kalıyorsunuz, suyun içinde tutmak imkânsız.
Nasıl lezzetli güzel bir su, herkesin tatmasını tavsiye ederim.
İvriz'li köylüler yöresel ürünlerini satmak için pazar kurmuşlar,
hep birlikte pazara dağıldık, kirazlar, mısırlar, cevizler
alışverişin sonu yok bilirsiniz.
İvrizde M.Ö 740-710 yıllarında yapılan
4,5 metre yüksekliğinde bir kaya kabartmasını
gördük, bereket tanrısının krala sunduğu üzüm ve buğday başağı
kabartması o bölgenin eskidende çok bereketli olduğunu kanıtlıyor.
Her yerden akan buz gibi lezzetli suları içtikten sonra bizde
acıkmıştık. İvriz' de Muhtarın Yeri suyun kenarında şirin bir
lokanta, yediğimiz alabalıklar, salatalar çok lezzetli, çok güzeldi,
yediğimiz koyun yoğurdunun ve içtiğimiz şalgam suyunun da tadı
damağımızda kaldı. Şalgam suyu o yörede yetişen özel siyah havuçtan
yapılmıştı.
Ankara'ya dönme vaktimiz gelmişti. Kısa sürede çok şey
görmüş, zamanı güzel değerlendirmiştik. Herkesin yüzünde tatlı bir
gülümseme, tatlı bir yorgunluk vardı. Sevgili rehberimiz Murat
Bey’den bize geçen pozitif etkileşme tüm gezi boyunca bizleri de
olumlu yönde etkilemişti. Sedat Bey’den, Semiha hanımdan
dinlediğimiz güzel şarkılar, türküler eşliğinde, şoförümüz güzel
insan Mustafa Beyin sayesinde gezilesi, görülesi yerleri keşfetmenin
mutluluğu ile Ankara’ya ulaştık. Yeni keşiflerde tekrar birlikte
olmak dileğiyle.. Sevgiler.
Hülya Saraç
|