listeye dön

 KARAPINAR –EREĞLİ GEZİSİ HAKKINDA

 25 Haziran Cumartesi sabahı TODEG gurubunun sıcak karşılaması ile başlayan Ereğli – Karapınar gezimizin ilk durağı, ağrılarımıza şifa bulmak umuduyla içine girerek bol bol tuzlandığımız, uçsuz bucaksız bembeyaz Tuz Gölü oldu. Bu şifalı sulardan ayrılarak Karapınar’a doğru hareket ederken her zaman fotoğraflardan hayranlıkla izlediğim ve görmeyi çok istediğim Meke Gölü’nün o eşsiz manzarasını izleyecek olmanın heyecanı kapladı içimi. Karapınar’a geldiğimizde etli ekmeklerimiz bizi bekliyordu. Güzel bir öğlen yemeği ve çay molasından sonra, heyecanla beklediğimiz Meke Gölü’ne varmıştık bile. Değişik ve görkemli yapısıyla Meke Gölü, dünyada bulunabilecek sayısız güzelliklerden biridir bence. Her ne kadar buradan ayrılmak istemesek de kısıtlı olan zamanımızda daha görülecek çok yer olduğu için bu muhteşem manzarayı arkamızda bırakarak oradan ayrıldık.

            Şimdi sıra Karapınar İlçesini erozyon felaketinden kurtarabilmek için insanların verdiği mücadelenin örneklerini görmeye gelmişti ve bu beni derinden etkileyen bir anı olarak kaldı hafızamda. Çünkü toprak bile diyemeyeceğimiz sürekli kayan, yer değiştiren kumların üzerine ağaçlar dikerek, bu alanları yeşillendirmeye çalışarak ilçelerini göçten kurtarmıştı bu çalışkan insanlar. Bu, ancak insanın olağanüstü çabası, yürekten sevgisi ve inancıyla ortaya çıkabilecek bir sonuçtu. Erozyon sahasından ayrılırken aklımdan geçen en önemli şey, insanoğlunun isterse nasıl güzelliklere imza atabileceği düşüncesiydi.

Bu bölgeden ayrıldıktan hemen sonra Acıgöl’ e ulaştık. Acıgöl çok derin bir krater gölü ama bize içinde yüzme imkânı veren bir göl olduğu için kendimizi gölün tuzlu ve sodalı sularına attık. Karapınar Belediyesi’nin sadece Ankara’dan gelen TODEG gurubuna sağladığı kabin ve tatlı su olanağı sayesinde doğanın ortasında konforlu bir yüzme operasyonu gerçekleştirdik. Sudan çıktığımızda artık acıkmış ve yorulmuştuk. Gün batıyor ve dolu dolu geçen bir günü geride bırakıyorduk. Acıgöl’de yediğimiz akşam yemeği sonrası Ereğli’ye hareket ettik ve artık gözlerimiz bizi dinlemiyordu. Derin uykuya daldık.

26 Haziran Pazar sabahı pırıl pırıl parlayan ve insanın içine neşe katan güneşle uyandık. Ergenekon Parkı’na vardığımızda her yanı nefis gözleme kokuları sarmıştı; masalarımızda demlenmiş çaylar bizi bekliyordu. Bu güzel kahvaltıdan sonra gittiğimiz yarış atları çiftliği ve içindeki meyve ağaçları çok güzeldi. Şimdi sırada, benim de özellikle yine çok merak ettiğim, İvriz Beldesi vardı. İvriz’e vardığımızda yanılmadığımı anladım. Suyu çok lezzetli olan İvriz yemyeşil, ortasından gürül gürül çağlayan buz gibi bir nehir geçen fevkalade bir yerdi. Burada yerel pazarı gezip, kirazlarımızı aldıktan sonra tarihi İvriz kabartmalarını inceledik. Çok etkileyiciydi bu eski yazı ve resim kabartmaları. Çağlayan nehrin kenarında yediğimiz balığın lezzeti ise tarif edilemez, bence ancak denenmesi gerekir. Burada yediğimiz öğlen yemeğinin ardından artık eve dönüş vakti gelmişti. Şarkılarla, türkülerle ve fıkralarla dolu bir yolculuğun ardından Ankaramıza gelmiştik. Bu gezide çok güzel insanlar tanıdım, TODEG gurubuyla tanıştım. Ve bu geziyi, gezi portfolyomun en güzel anılarının içine kaydettim. Her şey için teşekkür eder daha nice güzel gezilerde birlikte olmayı dilerim.

 

 Sevgi ve Saygılarımla  

Tuğba Gücer Palalı

İngilizce Öğretmeni